Ruh Sağlığı Çalışanları Açlık Grevlerinde Ölüm İstemiyor

Halen yüzlerce insanın sürdürmekte olduğu açlık grevlerinin belli tıbbi eşikleri aşmasıyla, siyasal, sosyolojik ve etik boyutlarını içeren belli toplumsal eşikleri de aştığı, bunun sonucu olarak, toplumun önünde akıp giden bu eylem ile arasındaki duygusal duvarın gitgide inceldiği görülmektedir. Ne var ki, toplumsal duvarların inceldikçe nazikleştiği ve direncinin arttığı gerçeği, süregiden açlık grevleri eylemleri gündeminde de karşımıza çıkmaktadır.

“Süresiz/dönüşümsüz açlık grevi” ve “ölüm orucu” eylemleri, psikoloji disiplini açısından gerek tarihsel, gerekse güncel anlamda en karmaşık ve zorlu araştırma, anlama ve çözümleme konularındandır. Bu tarz bir eylem, yaşam güdüsünün çok kapsamlı ve süreğen bir şekilde baskı altına alınmasını gerektirmektedir. Herhangi bir zaman değişkeni ile sınırlanmamış bir açlık eylemi, ölüme doğru yönelme halini ifade etmesi itibariyle, her an, ölüm fikri, imajinasyonu ve hissi ile açık ya da örtülü şekilde karşılaşmak anlamına gelmektedir.

Gerek, eylemin süreç temelli bir “ölüm”e denk gelmesi, gerekse sonu doğrusal olarak ölüme yönelen bir eylemin bizzat eylemci birey tarafından yönetilmesi, açlık grevlerini, ölüm anksiyetesinin söz konusu olduğu diğer tüm olgulardan ayırmaktadır. Açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin insan psişesinin en karmaşık çelişkilerinden olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Bu sebeple insanlık tarihinin kendisinden “kaçınmak” üzerine şekillendiği varsayılabilecek “ölüm” olgusuna ve –dahi- gerçekliğine doğru “ilerleyen” insanların şov yaptıklarını iddia etmek, insan davranışını anlama zeminindeki temel psikolojik referanslar göz önüne alındığında, en hafifiyle talihsiz bir açıklama olarak değerlendirilmelidir.

Bireyi, ölümle arasında paradigmatik bir ilişki olan politik bir eyleme yönelten ve psikolojinin varlık sahasında yer alan saikler, esasen siyasetin de sorumluluk alanının temel değişkenleridirler. Bir eylemi yok saymak, gerçekliğini çarpıtmak, eylem ile insanı birbirinden kopartmak en bilinen "psikolojik saldırı" tekniklerindendir. Bununla birlikte, bu saldırıyı gerçekleştiren kişilerin psikolojik sorunu olduğunu söylemek, “bir psikoloğa görünmesi gerektiğini” ileri sürmek, onları sorumluluktan muaf tutmak ve belki de dolaylı olarak aklamak anlamı taşıyacaktır.

Açlık grevi, yaşadığımız dünyanın savaş, kıyım, işkence ile çevrili olduğu gerçeği göz önüne alınsa dahi,  bir insan yaşamında en ağır psikolojik etkileri olabilecek durumlardan/olgulardan/süreçlerden biridir. Toplumun büyük kısmının, yüzlerce insanı her dakika ölüme yaklaştıran bu sürece kayıtsız kalması ise, toplumsal sağlık açısından son derece düşündürücüdür.

Tıbbi anlamda olduğu gibi psikolojik anlamda da kritik aşamaya gelmiş olan açlık grevleri, her şeyden önce bir “anlama” çabasına ihtiyaç duymaktadır. Biz aşağıda imzası bulunan ruh sağlığı çalışanları, bu anlama çabasının bir parçası olduğumuzu duyurur, açlık grevlerinden kötü haberler gelmesi durumunda yaşayacağımız toplumsal yaradan son derece endişe duyduğumuzu bildiririz.